Cumhuriyet Bayramınız Kutlu olsun!

Atatürk bize çok şey bıraktı. En önemli eseri elbette Cumhuriyettir. Aradan geçen zaman Atatürk’ü ve eserini daha da yüceltiyor. Bu yazıda Cumhuriyet’in yönetim biçimi olarak önemini, kuruluşunu ve Atatürk’ün hayatı içerisinden Cumhuriyete dönük kesitleri bulacaksınız. Yazı size Atatürk resmi olarak gözümüzde canlanan ‘mavi gözlü dev’in ne kadar ileri görüşlü ve vizyon sahibi olduğunu gösteriyor. Cumhuriyet Bayramını kutladığımız bu günlerde tüm Atatürk’ün çocuklarına armağan olsun. Cumhuriyeti Atatürk’ün sözleri ile tanımak ve anlamak isteyenler için de detaylı bilgiler aşağıdaki satırlarda sizleri bekliyor.
Cumhuriyet Bayramını şair Can Yücel şiirleri arasında özel bir yeri bulunan ‘Yaşasın Cumhuriyet’ ile kutluyoruz.
Yaşasın Cumhuriyet!
gölköy adında bir köy varmış gelibolu’da
televizyonda gösterdiler geçen gün.
gelenek edinmiş köy halkı,
ben kendimi bildim bileli bu böyledir
diyor muhtar:
29 ekim’de toptan sünnet ederlermiş çocuklarını…
derken ekranda entarili bir çocuk belirdi
kirvesi tutmuş kolundan
yatırdılar bir kamp yatağına,
ardından sünnetçi olacak zat boy gösterdi
elinde bıçağıyla,
çocuk kaldırdı başını, bağırdı:
yaşasın cumhuriyet diye
korkarım, bu, sade gölköylülerin değil,
umumuzun
sade küçüklerimizin değil, büyüklerimizin de
düştüğü tarihsel yanılgı
çünkü sünnet değil, farzdır cumhuriyet.
Can YÜCEL
CUMHURİYET NEDİR?
Cumhuriyet Bayramını kutluyoruz. Milli Bayramlar içerisinde büyük öneme sahiptir Cumhuriyet Bayramı. Kutlu olsun! Ülkemizin Cumhuriyetin kuruluşu ile elde ettiği kazanımlar bugün geldiği noktanın temel direkleridir. Bu kutlu günde Cumhuriyet Bayramı sözleri, Cumhuriyet Bayramı mesajı olarak Mustafa Kemal’in vecizesini hatırlıyoruz: “Milletin saltanat ve hakimiyet makamı yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir.”
Cumhuriyet nedir? Cumhuriyet ne demek? Cumhuriyet, diğer rejimler yanında altın değerindedir. Cumhuriyet altını için birkaç dakika ayırırsanız içinde yaşadığınız yönetim biçimini daha iyi anlayabilirsiniz. En iyi eğitim deneyimleyerek öğrenmektir. Büyüklerimiz cumhuriyetin faziletini bize kendi deneyimleriyle anlatıyorlar.
Cumhuriyet halkın yani milli irade kavramını meydana getiren bireylerin hükümet başkanını seçtiği ve belirli bir süre sonra değiştirdiği sistemin adıdır. Cumhuriyet rejiminde seçilen hükümet başkanı belirli yetkilerle sınırlandırılmıştır. Bu yetkilerini yine milli iradenin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yani millete karşı sorumlu olarak kullanır. Milli egemenlik monarşideki gibi bir kişiye teslim edilmez.

Cumhuriyet kolay kazanılmadı
Cumhuriyet rejiminde milli egemenlik esastır. Ulusal egemenlik, beraberinde seçilenin seçene hizmet etmesi gerektiğini ‘buyurgan, emreden’ yönetimi değil, ‘hizmet eden’ yönetimi ifade eder. Cumhuriyet rejimi genellikle temsili demokrasiyle hayata geçer. Halkın temsilcileri, vekilleri (milletvekilleri) millet adına karar alır. Milletvekilleri ve hükümet, cumhuriyet rejiminde asıl olanın yani milletin hizmetindedir. Millet, vekillerini seçer, parlamentoya yollar ama görevi bununla bitmez. Seçtiklerini denetler ve hesap sorar. Vekiller, ‘asıl’a hesap verir. İşte bunun için cumhuriyet en insani, en gelişmiş, en yaygın ve millete en uygun rejimin adıdır.
YÖNETİM BİÇİMLERİ
Cumhuriyetin alternatifi yönetim biçimleri neler?
- Aristokrasi (Soylu bir kişiye bağlı yönetim)
- Demarşi (şehir devleti yönetimi)
- Demokrasi (Tüm vatandaşların seçimde ve yönetimde eşit hakka sahip olması)
- Despotizm (tek bir grup veya kişiye sıkı sıkıya bağlı bulunulan ve mutlak bir siyasi güç olarak itaat edilen yönetim biçimi)
- Diktatörlük (Yönetimin tek bir birey tarafından belirlenmesi ve uygulanmasıdır)
- Etnokrasi (Azınlık bir etnik grubun çoğunluk etnik grubu yönetmesi)
- Faşizm (Radikal milliyetçi idare biçimi)
- Federasyon (Coğrafi olarak iç işlerinde bağımsız siyasi bölgelerin dış işlerinde ve genel kurallarda hepsinden üstün merkezi bir idareye bağlı olması)
- Feodalizm (Üzerinde yaşanılan toprakla birlikte üstünde yaşayanları da kendi malı sayan bir derebeyinin yönetimi üstlendiği idare şeklidir)
- Gerontokrasi (En yaşlı olanın ülkeyi yönetmesi diğerlerinin ona biat etmesidir)
- Kleptokrasi (Yönetimi ele geçiren bir aile, dini veya siyasal grubun ülkenin gelirlerini kendilerinin kullanması, bir tür soymasıdır)
- Komünizm (Üretim araçları kamu ortak mülkiyetinde olan sınıfsız, parasız, herkesin eşit olduğu bir sistemdir)
- Konfederasyon (Bağımsız birimlerin bu özelliklerini koruyarak katıldıkları ortak ve sınırlı amaçları olan birlikteliklerdir)
- Kritarşi (Yargıçların devleti yönetti sistemdir.)
- Logokrasi (Kişilerin değil kuralların yönetim biçimidir)
- Meritokrasi (Liyakata dayalı yönetim gücünün kazanıldığı sistemdir)
- Monarşi (Bir hükümdarın ‘monark’ yönetimi belirlediği sistemdir)
- Oligarşi (Ayrıcalıklı küçük bir grubun tüm hak ve yetkileri kendinde toplamasıdır)
- Otokrasi (Veraset yoluyla yönetimin devredilmediği monarşik sitemdir)
- Otoriteryenizm (Bireysel özgürlüğün olmadığı, mutlak itaate dayalı yönetim biçimidir)
- Plütokrasi (Zenginlerin yönetimde olduğu oligarşidir)
- Sosyal devlet (Gelir adaletsizliğini devlet eliyle azaltarak refahı dengelemeye çalışan devlet yapısıdır)
- Stratokrasi (Devleti hukuk kuralları içinde askerlerin yönetmesidir)
- Talassokrasi (Deniz gücüne sahip olanın ülkeyi yönettiği imparatorluklardır)
- Teokrasi (Dine dayalı yönetimin esas olduğu anlayıştır)
- Teknokrasi (Teknik uzmanların tüm yönetim süreçlerini ellerinde tuttuğu rejimdir)
- Timokrasi (Parası ve gücü olanın yönetime geldiği sistemdir)
- Tiranlık (Hukuk ve anayasa gibi kurallardan bağımsız olarak tek bir tiranın ülkeyi yönettiği sistemdir)
- Totalitarizm (Tüm hak ve yetkilerin merkezde toplandığı, devletin adeta kutsallaştırıldığı ve mutlak devlet itaatinin öncelikli olduğu yönetimdir)
Hangisi ile yönetilmek istersiniz, karar sizin!
Bu arada başkanlık sistemi, cumhuriyetten farklı bir rejimin adı değildir. Başkanlık rejimi, cumhuriyet içerisinde hükümet etme biçimini ifade eder. Cumhurbaşkanı, cumhur yani halk tarafından seçilir, halka başkanlık eder. Bu anlayışa ‘Cumhurbaşkanlığı yönetimi, cumhurbaşkanlığı sistemi’ de deniliyor. Bazı ülkelerde cumhurbaşkanı yerine başkan kelimesi kullanıldığında ‘başkanlık sistemi’ olarak adlandırılıyor. Bu görevi başbakan yerine cumhurbaşkanı ifa eder. Rejim ise yine cumhuriyettir.
CUMHURİYETİN İLANI
Cumhuriyet tüm vatandaşların eşit oy hakkına sahip olduğu bir demokrasi içerisinde kendi kendini yönetmesidir. Mustafa Kemal Atatürk ‘Cumhuriyet fazilettir!’ vecizesiyle halkın liyakatli yöneticilerle erdemli ve hukuki kararların milli iradenin tecellisiyle alınması gerektiğini ifade ediyordu. Hiçbir güce, padişaha, krala, tirana, despota boyun eğmeden onurlu bir vatandaş olmanın gereğinin Cumhuriyet olduğunu 1923’te belirtiyordu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 23 Nisan 1920’de açılıp milli iradenin ve millet egemenliğinin tesis edilmesinden sonra devletin idare şeklinin de belirlenmesi gerekiyordu. Nutuk, bu günleri öğrenebileceğimiz en iyi kaynaktır. Nutuk’tan Cumhuriyetin ilanı şu tarihi satırlarla anlatılıyor:
NUTUK’TA CUMHURİYET İLANI
“Ben, Mecliste, gizli ve muhalif bir hizip keşfettikten, Meclis çalışmalarına gereksiz birtakım duygusallıkların karıştığını gördükten ve Bakanlar Kurulunun çalışma düzeninin her gün, alakasız birtakım sebeplerle düzensizliğe sürüklendiğine kanaat getirdikten sonra, tatbiki için münasip zamanı beklediğim bir fikrin tatbiki anının geldiğine hükmetmiştim. Bunu, itiraf etmeliyim. …
…
Gerek Başbakan Fethi Bey’in gerekse diğer bakanların istifa etmeleri zamanının geldiğini ve bunun lazım olduğunu belirttim. Meclisçe yeni Bakanlar Kurulu seçiminde, mevcut Bakanlar Kuruluna dahil bulunan bakanlardan tekrar seçilen olursa, onlar, bu seçimden sonra da istifa ederek, yeni Bakanlar Kuruluna dahil olmayacaklardır, esasını kabul ettik. …
Efendiler, bu tarz hareketin ve alınan kararın mahiyeti tetkik olunursa şu netice çıkar: Muhteris hizbi, hükümet teşkilinde tamamen serbest bırakıyoruz. Mevcut Bakanlar Kuruluna dahil vekillerden hiçbiri iştirak ettirilmeksizin tamamen arzu ettikleri kişilerden, arzu ettikleri gibi bir Bakanlar Kurulu teşkil ederek memleketin kaderini idare eylemelerinde bir beis görmüyoruz. Fakat, ne hükümet teşkiline ve ne de teşkil etseler bile, memleketi idareye iktidar göstereceklerine emin bulunuyoruz.
Meclisi aldatmaya çalışan muhteris hizip, şu veya bu tarzda bir hükümet teşkiline muvaffak olabildiği takdirde, bu hükümetin, bir müddet, idare tarzını ve idaredeki liyakatini takip ve hatta ona yardımcı olmanın uygun olacağı kanaatinde bulunduk. Fakat, bu suretle teşekkül edecek hükümet, memleket idaresinde ve yeni gayelerimizi takipte acizlik ve sapkınlık gösterirse bunu Mecliste açıklayarak Meclisi aydınlatma şıkkını tercih ettik. Hükümet teşkiline muvaffak olamadıkları halde, hasıl olacak kargaşanın, Meclisi uyandıracağı tabii idi. Buhran ve kargaşanın sürmesi uygun görülemeyeceğinden, işte o zaman, bizzat müdahale ederek, tasavvur ettiğim meseleyi ortaya koymak suretiyle işi esasından halledebileceğimi düşünmüştüm.
…
Efendiler, bu istifa yazısı, 27 Ekim 1923 Cumartesi günü öğleden sonra saat bir’de başkanlığımda toplanan Parti genel kuruluna bildirildikten sonra, saat beşe doğru açılan Mecliste resmen okunmuştur.
BAKANLAR KURULU ADAY LİSTELERİ VE BAŞBAKANLIĞA SEÇİLMESİ MUHTEMEL GÖRÜLEN SİMALAR
Bakanlar Kurulunun istifası, gerçekleştiği dakikadan itibaren, Meclis üyeleri, Meclis odalarında, evlerinde, grup grup toplanarak yeni Bakanlar Kurulu listeleri tertibine başladılar. Bu hal, Ekim’in 28inci günü geç vakte kadar devam etti. Hiçbir grup, Meclisin tümü tarafından kabul görecek ve millet kamuoyunca olumlu telakki edilecek isimleri içeren bir aday listesi tesbit edemiyordu. Bilhassa bakanlıklara adaylar düşünülürken, o kadar çok hevesli ve taliplerle karşı karşıya kalıyorlardı ki, herhangi birinin diğerlerine tercihi suretiyle tesbit olunacak listeyi kabul ettirmekteki müşkülat, liste tertip etmekle meşgul olanları yeis ve endişeye düşürdü. Gerçi İstanbul’un bazı gazeteleri bazı kişilerin fotoğraflarını basarak Başbakanlığa seçilmesi muhtemel “muhterem simalar” ihtarıyla nazarı dikkati celbetmekte kusur etmedi. …
…
PARTİ YÖNETİM KURULU DA KESİN BİR BAKANLAR KURULU LİSTESİ HAZIRLAYAMADI
28 Ekim günü geç vakitte, toplantı halinde bulunan Parti Yönetim Kurulu tarafından davet olundum. Parti Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Bey idi. Fethi Bey, Parti adına Yönetim Kurulu tarafından bir aday listesi tertip olunduğundan ve bu hususta Parti Genel Başkanı olduğum için benim de noktai nazarımın alınması uygun görüldüğünden toplantılarına davet ettiklerini bildirdi. Tertip olunan listeye göz gezdirdim. Bence uygun olduğunu ve fakat bu listede isimleri mevcut olan kişilerin de görüş ve onaylarını almak lazım geldiğini ifade ettim. Bu teklifim münasip görüldü. Mesela, Dışişleri Bakanlığı için ismi mevzu bahis edilen Yusuf Kemal Bey‘i davet ettik. Yusuf Kemal Bey, bu listeye dahil olamayacağını bildirdi. Bundan ve buna benzer bazı vaziyetlerden anladım ki Parti Yönetim Kurulu dahi kabule şayan ve kesin bir aday listesi tertip edememektedir.
Yönetim Kurulu üyelerine, icap edenlerle daha fazla görüşmeler yaparak kesin bir liste tespit etmelerini tavsiye ettikten sonra yanlarından ayrıldım. Gece olmuştu. Çankaya’ya gitmek üzere Meclis binasını terk ederken koridorlarda beni beklemekte olan, Kemalettin Sami ve Halit Paşalar’a tesadüf ettim. … Benimle mülakat için geç vakte kadar orada beklediklerini anlayınca akşam yemeğine gelmelerini Milli Savunma Bakanı Kazım Paşa vasıtasıyla tebliğ ettim. İsmet Paşa ile Kazım Paşa‘ya ve Fethi Bey‘e de Çankaya’ya benimle beraber gelmelerini söyledim. Çankaya’ya gittiğim zaman orada, beni görmek üzere gelmiş Rize Mebusu Fuat, Afyon Karahisar Mebusu Ruşen Eşref Beyler’e tesadüf ettim. Onları da yemeğe alıkoydum.
CUMHURİYETİN İLANI KARARINI NEREDE VE KİMLERE SÖYLEDİM
Yemek esnasında, “yarın cumhuriyet ilan edeceğiz!”, dedim. Hazır bulunan arkadaşlar, derhal fikrime iştirak ettiler. Yemeği terk ettik. O dakikadan itibaren, hareket şekli hakkında, kısa bir program tespit ettim ve arkadaşları görevlendirdim.
Tespit ettiğim program ve verdiğim talimatın tatbikatını göreceksiniz!
Efendiler, görüyorsunuz ki, cumhuriyet ilanına karar vermek için, o sırada benimle beraber Ankara’da bulunan bütün arkadaşlarımı bile davete ve, onlarla müzakere ve münakaşaya, asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü, onların zaten ve tabiaten benimle bu hususta hemfikir olduklarına şüphe etmiyordum. Halbuki o esnada Ankara’da bulunmayan bazı kimseler, salahiyetleri olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden ve görüş ve muvafakatleri alınmadan, cumhuriyetin ilan edilmiş olmasını gücenme ve bizden kopma vesilesi addettiler.
İSMET PAŞA İLE CUMHURİYETİN İLANI KANUNUNA AİT LAYİHAYI HAZIRLADIK
O gece birlikte bulunduğumuz arkadaşlar, erkenden beni terk ettiler. Yalnız İsmet Paşa, Çankaya’da misafir idi. Onunla yalnız kaldıktan sonra bir kanun layihası müsveddesi hazırladık. Bu müsveddede, 20 Ocak 1921 tarihli Anayasanın devlet şeklini tesbit eden maddelerini şu suretle tadil etmiştim: Birinci maddenin nihayetine “Türkiye Devletinin hükümet şekli cumhuriyettir” cümlesini ilave ettim. Üçüncü maddeyi şu yolda tadil ettim: “Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur. Meclis, hükümetin kısımlara ayırdığı idare kollarını Bakanları vasıtasıyla idare eder.“
Bundan başka, Anayasanın esaslı maddelerinden sekiz ve dokuzuncu maddeleri de değiştirilip daha açık hale getirilerek şu maddeler yazıldı:
“Madde: – Türkiye cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ve kendi üyeleri arasından bir dönem için seçilir. Cumhurbaşkanlığı görevi, yeni cumhurbaşkanının seçimine kadar devam eder. Tekrar seçilmek caizdir.”
“Madde: – Türkiye cumhurbaşkanı devletin reisidir. Bu sıfatla, lüzum gördükçe Meclise ve Bakanlar Kuruluna başkanlık eder.”
“Madde: – Başbakan, cumhurbaşkanı tarafından ve Meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer bakanlar başbakan tarafından yine Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra hepsi birden cumhurbaşkanı tarafından Meclisin tasvibine arzolunur. Meclis toplantı halinde değilse, keyfiyeti tasvip Meclisin toplanmasına kadar ertelenir.”
Bu maddelere, encümen ve Mecliste, din ve lisana ait malumunuz olan bir madde de ilave edilmiştir.
29 EKİM 1923 GÜNÜ HALK PARTİSİ GRUBUNDA CEREYAN EDEN MÜZAKERELER
Muhterem Efendiler, şimdi, arzu buyurursanız, yüce heyetinize 29 Ekim 1923 Pazartesi günü Ankara’da cereyan etmiş olan hadiseyi, özetle tasvire çalışacağım.
Pazartesi günü, öğleden evvel saat on’da, Halk Partisi Grubu, Grup Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Bey‘in başkanlığında toplandı. Bakanlar Kurulu seçimi müzakeresine başlandı.
* Reis – Yönetim Kurulu, hazırlık olarak, genel kurula arzedilmek üzere, bir Bakanlar Kurulu aday listesi tertip etti. Yönetim Kurulu, kesin bir şey tespit etmiş değildir. Karar, muhterem heyetinizindir. … Bilhassa, “bu listede isimleri görülen kişiler çekilenlerden daha kuvvetli değildir. Bizden refah ve ıslahat isteyen millet vardır. Her halde yeniler eskilerden kuvvetli olmalıdır. Seçimde acele etmeyelim. Özellikle Başbakanın seçimi konusunda düşünelim.”, mütalaasında bulunmuş.
* Saip Bey (Kozan) – … .
* Ekrem Bey (Lazistan (Rize)) – Yeni heyet, eski heyetin boşluğunu doldurabilecek mi? Bu husustaki fikirlerini Reis Paşa Hazretleri, mümkün ise, beyan buyursunlar. Aydınlanalım …
* Zülfü Bey (Diyarbekir) – …
* Mehmet Efendi (Bolu) – Seçilecek Bakanlar Kurulu ancak bir ay devam edebilir. Seçimlerin böyle sık sık tekerrürü, memleket ve milleti fena ve müşkül bir hale sevk eder. Bakanlar Kurulu istifa sebebini açıkça anlatmazsa herhangi bir Bakanlar Kurulu seçimine iştirak etmem. Sebebi anlayalım. Sonra seçim yapalım.
* Faik Bey (Tekirdağ) – …
* Vasıf Bey (Saruhan (Manisa)) – … Liderlerimiz bizi aydınlatmamıştır. Muhterem Reisimiz (beni kastetmiş olacak) bizi niçin aydınlatmıyor …
* Necati Bey (İzmit) – … Muhterem Reisimiz, aydınlatsın ve ikaz etsin …
MECLİSTEKİ GÖRÜŞMELER DEVAM EDİYOR
* Reis Fethi Bey – Yönetim Kurulunun yaptığı bu liste, ne Paşa’nın ve ne de Yönetim Kurulunundur …
* Doktor Fikret Bey (Ertuğrul (Bilecik)) – … Memleket sütliman değildir. Lalettayin yapılacak bir seçime terk etmek olmaz. Kuvvetli kişilerden oluşan bir Bakanlar Kurulu seçilmelidir.
* Recep Bey (Kütahya) – Arkadaşlar sözlerini tamamlasınlar, sonra Gazi Paşa Hazretleri söylesinler …
* İlyas Sami Bey (Muş) – Muhterem Reisimiz Gazi Paşa Hazretleri fikirlerini beyan buyursunlar. Buhranın, doğduğu gün halli daha faydalıdır. Ertelemek, yeniden baş göstermesine meydan verir. Bir Başbakan seçelim. Yirmi dört saat mühlet verelim. Arkadaşlarını bulsun, kuvvetli bir hükümet vücuda gelsin.
* Abdurrahman Şeref Bey (merhum İstanbul Mebusu) – Bazı arkadaşlar telaş ediyorlar. Bu her memlekette vaki olan bir şeydir. Cümlemizin maksadı, saadeti vatandır. Biz makina kurup tıkır tıkır işletemiyoruz. … Ondan sonra Reis Paşamız da kanaatlerini beyan buyursunlar. … Reis Paşa Hazretleri kanaatlerini beyan buyursunlar.
* Eyüp Sabri Efendi (Konya) – … Eski Bakanlar Kurulu seçilse bile tekrar kabul etmeyeceklerine karar verdiklerini işitiyoruz. Bu kararı Yüce Meclis feshetmelidir.
* Recep Bey (Kütahya) – … Kuvvetli bir kişinin kendi arkadaşlarını bularak kuvvetli bir hükümet teşkil etmesi lazımdır.
Recep Bey bilhassa bu son fikir üzerinde uzun beyanat ve mütalaalarda bulunmuş.
* Talat Bey (Ardahan) – … Gazi Paşa Hazretleri bizi aydınlatsınlar …
BEN, GENEL BAŞKAN SIFATIYLA, MESELENİN HALLİNE MEMUR EDİLDİM
…
Müzakerenin cereyanı esnasında Çankaya’da ikametgahımda bulunuyordum. … Toplantıya davet edildim. Toplantı salonuna girer girmez doğruca kürsüye çıktım ve şu kısa mütalaa ve teklifi belirttim.
“Efendiler! dedim, Bakanlar Kurulu seçiminde görüş ayrılıklarının hasıl olduğu anlaşılmıştır. Bana bir saat kadar müsaade buyurun. Bulacağım çözümü arzedeceğim.”
…
Efendiler, bu bir saat zarfında icap eden kişileri Meclisteki odama davet ederek onlara 28/29 Ekim gecesi hazırladığım kanun teklifi müsveddesini gösterdim ve fikir alış verişinde bulundum.
28/29 EKİM GECESİ HAZIRLADIĞIM KANUN MÜSVEDDESİNİ TEKLİF ETTİM
Öğleden sonra saat bir buçukta, Parti genel kurulu tekrar Fethi Bey‘in başkanlığında toplandı. İlk söz bende idi. Kürsüye çıktım ve şu beyanatta bulundum:
“Muhterem arkadaşlar, hallinde müşkülata düştüğünüz meselenin sebep ve bağlantılarının, bütün arkadaşlarca anlaşılmış olduğu kanaatindeyim. Noksan, kusur, takip etmekte olduğumuz usul ve şekildedir. Filhakika, mevcut Anayasamıza göre bir Bakanlar Kurulu teşkiline teşebbüs ettiğimiz zaman bütün arkadaşların her biri teker teker bakanları ve sonra da topluca Bakanlar Kurulunu oylayarak seçmek mecburiyetinde bulunuyor. Hepinizin topluca Bakanlar Kurulunu seçmeye mecbur olmanızda görülen müşkülatın halli zamanı gelmiştir. Geçen dönemde de, aynı suretle müşkülata tesadüf ediliyordu. Görülüyor ki, bu usul bazen birçok karışıklıklar doğuruyor. Yüce kurulunuz bu müşkülün halline beni memur kıldınız. Ben de bu arzettiğim kanaatten ilham alarak düşündüğüm şekli tesbit ettim. Onu teklif edeceğim. Teklifim kabule değer bulunursa kuvvetli ve kendi içinde tutarlı bir hükümet teşkili kabil olacaktır. Devletimizin şekil ve mahiyetini tespit eden ve hepimiz için gaye olan Anayasamızın bazı noktalarına açıklık getirmek lazımdır. Teklif şudur”, dedikten sonra, malum müsveddeyi okutmak üzere katip beylerden birine uzatarak kürsüyü terk ettim.
Teklifimin mahiyeti anlaşıldıktan sonra münakaşalar başladı.
MECLİSTEKİ TARTIŞMALAR
* Sabit Bey (Erzincan) – Kabine usulünün lehindeyim. Ancak Anayasanın tadili teklifiyle bugünkü buhranı halletmek kabil değildir. Biz, şimdi, bir Başbakan seçelim. Anayasa tadilini sonra düşünürüz, dedi.
* Hazım Bey (Niğde) – Şu mütalaaları öne sürdü: Anayasayı biz yapabilir miyiz? Zannımca yapamayız. Salahiyetimiz varsa bile, bu iş, Partide olmaz. Partide müzakere edildikten sonra aleni celsede kimse söz söyleyemiyor. Milletin hayatını ilgilendiren kanunların burada kati surette halline taraftar değilim. Bu gibi kanunlar aleni celsede ve serbestçe görüşülmeli ve her şeyden evvel kabine buhranını halledelim.
* Yunus Nadi Bey, şu yolda Hazım Bey’e cevap verdi: Hangi memleket ilk defa anayasa yaparsa onun için kurucu meclis yapmışlardır. Bizde ise bu gibi durumlarda ayrıca kurucu meclis tesis edileceği açıkça öngörülmüş değildir. Bizde her vakit bu gibi tadiller olmuştur. Bizden evvelki Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu zeminde yürümüştür. Buna salahiyetimiz vardır. Tereddüt buyurulmasın. Şimdi, biz, kabine buhranının hallini, Reis Paşa Hazretlerine bıraktık. O da bize, bu teklifi getirdi. Bu teklifte gösterilen usulü, bütün arkadaşlar ayrı ayrı düşünmüştür. Şimdi, bunu, tesbit lazımdır. Teklif edilen şekil zaten mevcuttur. Bunu, daha açık ve daha belirgin şekilde tesbit edeceğiz.
* Vehbi Bey (Karesi (Balıkesir)) – Biz, şimdiye kadar görüşüldüğü işitilen Anayasadan haberdar değiliz. Gazetelerde filhakika gördük. Bu, kafi mi? Binaenaleyh biz, evvelemirde, bunu topluca görüşmek üzere sonraya bırakıp buhranı halledelim.
* Halil Bey – Anayasanın tadiline ve yeniden yapılmasına salahiyetimiz vardır. Fakat, bu tadilat, hakikaten vatan ve milletimizin saadet halini gerçekleştirebilecek midir; bunu söylemek lazımdır. Bunu, hukuk erbabından, hukuk ulemasından olan arkadaşlarımız gelsinler, izah etsinler. İzahat verilmedikçe, bunun, derhal halledilmesine taraftar değilim.
* Azadan biri – Anayasa öyle çalakalem tadil edilemez.
MECLİSTE SÖZ ALAN VEKİLLER
* Hamdullah Suphi Bey (İstanbul) – Dört sene evvel böyle ayrı ayrı seçimler yapılmasının zararlarını söylemiştim; bugün de aynı hal baş gösterdi. Gazi Paşa‘nın teklifine gelince, bu yeni değildir. Dört sene evvel yapılan bir kanunun, daha açık bir surette ifadesidir. Binaenaleyh, bunun hilafına olarak söz söyleyecekler gelsin, fikirlerini söylesinler. Fakat, zamanımızın uzun uzadıya beklemeye tahammülü yoktur.
* Ragıp Bey (Kütahya) – Kanunların en iyisi hadisat ve ihtiyaçtan doğanıdır. İhtiyaç ise meydandadır. Anayasanın kamil hale getirilmesi lazımdır. Daha açık hale getirilmesi icap eder. Teklifin derhal müzakeresine geçelim.
* Adliye Vekili Seyit Bey, merhum – Teklif edilen şekil, yeni bir şey değildir. Mevcut Anayasanın daha açık hale getirilmesi ve tespitidir. Kanunları ihtiyaç yapar. Nazariyat yapmaz. Zaman, hadiseler, her şeye hakimdir. Tekamül yasaları, değişmez bir kesin düsturdur. Teklif edilen şekilde bir yenilik yoktur. Mevcut şekli, daha sarih ve açık olarak ifade edersek millet ve memleketimizin menfaatine elbet daha uygun hareket etmiş oluruz.
Hükümetin şekli cumhuriyet olacaktır
* Merhum Seyit Bey‘in mütalaasına Abidin Bey (Saruhan (Manisa)) şu cevabı verdi:
Evvela hükümet buhranını halledelim.
* Eyüp Sabri Efendi (Konya)’nin mütalaası şu idi: Biz, Gazi Paşa Hazretlerini hakem yaptık. Bizim, Anayasayı tadile salahiyetimiz yok demek, gayrı meşru olduğumuzu kabul etmek demektir. Meclisin, Anayasayı tadile salahiyeti aşikardır. Hükümetimizin şekli, behemehal cumhuriyet olacaktır.
Bundan sonra İsmet Paşa söz alarak şu yolda beyanatta bulundu:
Parti Genel Başkanının teklifini kabule ihtiyaç katidir. Cihan, bizim bir hükümet şekli görüştüğümüzü biliyor. Bu müzakerelerimizi bir neticeye ulaştıramamak ve açıklayamamak, güçsüzlük ve kargaşayı sürdürmekten başka birşey değildir. Bir tecrübeden bahsedeyim. Avrupa diplomatları bu hususta beni ikaz ettiler. Devletinizin başı yoktur, dediler. Mevcut durumunuzdaki başkanınız sadece Meclis Başkanı sıfatı taşımaktadır. Demek ki, siz, bir başka başkan bekliyorsunuz. Avrupa düşüncesi işte budur. Halbuki, biz böyle düşünmüyoruz. Millet, hakimiyetine, mukadderatına, bilfiil sahip çıkmıştır. O halde, bunun hukuksal ifadesini söylemekten neden çekiniyoruz? Ortada bir cumhurbaşkanı yokken bir başbakanın seçilmesini teklif etmek anlamsız olur. Bunda şüpheye mahal yoktur. Başbakanın seçimini kanuni ve mümkün kılabilmek için Gazi Paşa Hazretlerinin teklifinin kanuniyet kespetmesi lazımdır. Bu genel zaafiyetin sürdürülmesinin anlamı yoktur. Partinin bütün millete karşı yüklenmiş olduğu mesuliyetin gereklerine uygun hareket zaruridir.
İsmet Paşa‘dan sonra Abdurrahman Şeref Bey merhumun beyanları arasında şu sözler vardı:
“Hükümet şekillerinin tek tek sayılmasına lüzum yok. Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir, dedikten sonra, kime sorarsanız sorunuz, bu, cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama, bu ad, bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin.”
…
Ondan sonra teklifim topluca ve daha sonra da maddeleri birer birer okunarak müzakere ve kabul edildi.
TEKLİFİM PARTİCE VE HEMEN SONRA DA MECLİSÇE MÜZAKERE VE “YAŞASIN CUMHURİYET” SESLERİ ARASINDA KABUL OLUNDU
Efendiler, Parti toplantısına son verildi ve hemen ardından Meclis toplantısı açıldı. Saat öğleden sonra altı idi. Kanun teklifi, Anayasa Encümeni tarafından usulen tetkik edilerek, mazbatası hazırlanırken, Meclis, sair bazı meselelerle iştigal etti. Nihayet, başkanlık makamında bulunan Başkan Vekili İsmet Bey, Meclise, şu malumatı verdi: Anayasa Encümeni, Anayasanın tadilatına dair layihanın acilen ve derhal müzakeresini teklif ediyor. (Kabul sesleri) üzerine, mazbata okundu. Teklif uyarınca müzakere edildi. Nihayet, kanun, birçok hatiplerin “Yaşasın Cumhuriyet!” sadalarayla alkışlanan hitabeleriyle kabul edildi.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANLIĞINA, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ OYBİRLİĞİYLE BENİ SEÇTİ
Ondan sonra, cumhurbaşkanı seçimi için Meclisin oyuna müracaat olundu. Toplanan oyların neticesini, başkanlık makamında bulunan İsmet Bey, genel kurula şu suretle tebliğ eyledi:
“Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimi için yapılan oylamada yüz elli sekiz üye oy kullanmış ve cumhurbaşkanlığına yüz elli sekiz üye oybirliğiyle Ankara Mebusu Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini seçmişlerdir.”
Efendiler, bunu müteakip, Meclise sunduğum duygu ve düşüncelerim tutanaklarda kayıtlıdır. Yine de, tarihi bir hatıranın ihyası için, müsaade ederseniz, o beyanatımı burada da aynen tekrar edeyim:
“Muhterem Arkadaşlar, mühim ve cihanşümul olağanüstü hadiseler karşısında muhterem milletimizin uyanıp teyakkuza geçişinin kıymetli bir vesikası olan Anayasamızın bazı maddelerini açıklığa kavuşturmak için özel encümen tarafından yüksek heyetinize teklif olunan kanun layihasının kabulü münasebetiyle Türkiye Devletinin zaten cihanca malum olan, malum olması lazım gelen, mahiyeti, beynelmilel idrak edilmiş unvanıyla yadedildi. Bunun tabii sonucu olarak, bugüne kadar doğrudan doğruya Meclisin başkanlığında bulundurduğunuz arkadaşınıza ifa ettirdiğiniz vazifeyi cumhurbaşkanı ünvanıyla yine aynı arkadaşınıza, bu aciz arkadaşınıza veriyorsunuz. Bu münasebetle, şimdiye kadar hakkımda göstermek inceliği buyurduğunuz muhabbet ve samimiyet ve itimadı bir defa daha göstermekle yüksek kadirşinaslığınızı ispat etmiş oluyorsunuz. Bundan dolayı yüksek heyetinize bütün samimiyeti ruhiyemle arzı teşekkürler ederim.
ATATÜRK’ÜN CUMHURİYETİN İLANI SONRASI YAPTIĞI KONUŞMA
Efendiler, asırlardan beri şarkta mağdur ve mazlum olan milletimiz, Türk milleti, hakikatte fıtratından gelen hasletlerden yoksun telakki ediliyordu.
Son senelerde milletimizin fiilen gösterdiği kabiliyet, istidat, idrak, kendi hakkında suizanda bulunanların ne kadar gafil ve ne kadar tetkikten uzak, dış görünüş düşkünü insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz sahip olduğu vasıfları ve liyakatini hükümetinin yeni ismiyle, medeniyet cihanına daha da kolaylıkla göstermeye muvaffak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkiye layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.
Arkadaşlar, bu yüce müesseseyi vücuda getiren Türk milletinin son dört sene zarfında gözler önüne serdiği zafer, bundan sonra da birkaç misli olmak üzere tecelliyatını gösterecektir. Bendeniz, aciz dostunuz, mazhar olduğum bu emniyet ve itimada liyakat gösterebilmek için pek mühim gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı arzetmek mecburiyetindeyim. O ihtiyaç, yüksek heyetinizin şahsım hakkındaki teveccüh ve itimadının ve gözetmenizin devamıdır. Ancak bu sayede ve Allah’ın inayetiyle şahsıma verdiğiniz ve vereceğiniz vazifeleri en iyi şekilde ifaya muvaffak olabileceğimi ümit ederim.
Daima muhterem arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir surette yapışarak onların şahıslarından kendimi bir an bile üstün görmeyerek çalışacağım. Milletin teveccühünü daima dayanak noktası telakki ederek hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”
Efendiler, Meclisçe cumhuriyet kararı 29/30 Ekim 1923 gecesi saat 8.30’da verildi. On beş dakika sonra yani 8.45’te cumhurbaşkanı seçildi. Keyfiyet aynı gece bütün memlekete tebliğ ve her tarafta gece yarısından sonra, yüz bir pare top endaht edilerek ilan olundu.
ATATÜRK VE CUMHURİYET
Atatürk, Osmanlı Devletinin batılılaşma hareketlerinin devamı olarak Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra, ülkenin rejiminin de belirlenmesi gerektiğine inanıyordu. Bu nedenle yukarıda alıntısını verdiğimiz şekilde Cumhuriyetin ilanını gerçekleştirdi.
Gazi Mustafa Kemal “Demokrasi ilkesinin en yeni ve akılcı uygulamasını sağlayan hükümet biçimi cumhuriyettir.” diyerek yeni bir yönetim biçimini, milli iradenin tecellisinin yansıması olarak millete armağan etmiştir.
“Cumhuriyet düşünce, beden ve bilim bakımından güçlü koruyucular ister.” sözlerinde ifade ettiği anlayışla Atatürk, yeni cumhuriyetin bilim, eğitim ve sağlık alanlarında büyük reformlara başlamasını sağlamıştır.
Gazi Kemal “Geleceğe güçlü biçimde ulaşabilmek, Cumhuriyetimizi korumak ve yaşatmakla olanaklıdır.” diyor. Gençlere de bir görev veriyor: “Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.”
CUMHURİYET DEĞERLERİ
Mustafa Kemal’in sözleriyle cumhuriyet değerleri sıkı sıkıya sahip çıkmamız ve sarılmamız gereken değerlerdir. Çünkü geleceği inşa etmek bu değerlere sarılmakla mümkündür. Cumhuriyet değerlerinden uzaklaştıkça yerine konulacak değerlerin neler olacağını Ortadoğu coğrafyası bize çok iyi gösteriyor.
- Kul yerine vatandaş olma değeri. Padişahın kulu olmaktan bir birey olarak eşit seçme ve seçilme hakkıyla ‘vatandaş’ değerine yükselme. Atatürk diyor ki: ” Her karış toprağıyla bölünmez bütün olan ülkemiz Edirne’den Kars’a, İzmir’den Hakkari’ye, Sinop’tan Hatay’a, Türk Devleti’ne yurttaşlık bağı ile bağlı olan herkesin ortak yurdudur.”
- Özgürlük ve bağımsızlık. Devletin bağımsızlığı vatandaşların özgürlüğü değeri ile dünya ülkeleri arasında saygın bir konuma yükselme.
- Tek devlet. Atatürk diyor ki: “Türk ulusu büyüktür. Özgürlüğü ve barışı sever. Canı pahasına da olsa, Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacak güçtedir. Ve yaşatacaktır…Cumhuriyet, etnik kökeni ne olursa olsun tüm yurttaşlarını Türk Ulusu çatı kimliğinde birleştirmiştir.”
- Üniter devlet yapısı ve milli birlik, beraberlik. Atatürk diyor ki :“Tekil devlet yapımız, ulusal birliğimizin, huzurun ve toplumsal barışın en önemli güvencesidir. Tekil devlet yapımızın, ülke tümlüğünün, ulusal birliğimizin sonsuza kadar korunacağından kimse kuşku duymamalıdır. “
- Fikir özgürlüğü. Atatürk diyor ki: “Cumhuriyet fikir serbestliği taraftandır. Samimî ve meşru olmak şartıyla, her fikre hürmet ederiz. Her kanaat bizce muhteremdir.”
ATATÜRK’ÜN SÖZLERİYLE CUMHURİYET DEĞERLERİ
- Laiklik. Atatürk diyor ki: “Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.”, “Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, İlerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz.”
- Kadınlara verilen değer ve haklar. Atatürk diyor ki:” Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şeyi, kadın ve erkek beraber olarak ilim ve kültür edinmeleridir. Kadın ve erkek, bu ilim ve kültürü aramak ve nerede olursa oraya gitmek ve onunla dolu olma zorundadır. İslam ve Türk tarihi tetkik edilirse görülür ki bugün kendimizi bir türlü kayıtları bağlı zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal hayatında kadınlar ilim, kültür ve diğer hususlarda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileriye gitmişlerdir.”
- Bilime verilen önem ve değer. Atatürk diyor ki: “Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir.”
- Çağdaşlık. Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: “Uygar olmayan kimseler, uygar olanların ayakları altında kalmakla karşı karşıyadır.”
Cumhuriyet kolay kazanılmadı. Bu değerler uzun uğraşlar ve şehitlerle elde edildi, benimsendi. Bu değerleri sürdürmek milletin hem bir vefa borcu hem de kaçınılmaz, elzem bir görevidir. Cumhuriyet devrimleri, Cumhuriyet Bayramlarında veya Cumhuriyet Balosu töreninde Cumhuriyet Marşı okumaktan daha derin anlamlar içeriyor. Bu bilince erişmek Cumhuriyet Bayramı nedir sorusunun tam karşılığıdır.
Atatürk’ün ülkemize armağanı Cumhuriyet ilelebet yaşayacaktır. Atatürk bu ülkenin insanları için yaz kış açan bir çiçek gibidir. Hatta kendi adını taşıyan Atatürk çiçeği kışın en karanlık günlerinde çiçek açar. Ülkemizi bölmek, gelişmesini engellemek isteyenlere adeta en güzel cevabı verir Atatürk çiçeği.
MERAKLISI İÇİN ATATÜRK ÇİÇEĞİ İLE İLGİLİ KISA BİLGİ
Atatürk’ün çok sevdiği ve kendi adıyla ‘Atatürk Çiçeği’ olarak bildiğimiz Euphorbia Pulcherrima her yıl en karanlı kış günlerinde yılbaşına doğru açar. Küçük sarı renkli çiçekleri umudu haykırır. Nar kırmızısı çiçek bürgüleri, çiçek yaprakları Cumhuriyeti ve ülkemizi vatan yapan bu toprağın altındaki kefensiz yatan, bu ülke için canını feda eden tüm şehitlerimize saygıyı, minneti ifade eder gönlümüzde.
Atatürk çiçeği Dr. Poinsett tarafından ülkemize 1830 yılında getirilmiştir. Atatürk çiçeği kışın yapraklarını dökmez. boyu 30-35 cm’dir. Uygun ılık ortam bulduğunda dört metreye kadar boy attığı olur.